22 Ağustos 2017 Salı

Yerküre Sahne-13 / Dunkirk


Dunkirk, 2. Dünya Savaşı esnasında Alman Kuşatması altında bulunan Fransız toprağı Dunkirk’e çekilmiş İngiliz Birliklerinin kısa süre içerisinde denizden tahliye edilmesini konu ediniyor.

Memento, The Dark Knight Trilogy, The Prestige, Inception, Interstellar gibi büyük yapıtların sahibi Christopher Nolan’ın hem senaristi hem yönetmeni olduğu Dunkirk, usta yönetmenin ilk savaş temalı filmi.

Dunkirk öncelikle yönetmenin diğer yapıtlarının aksine diyalogların az sayıda olması ile dikkat çekiyor.

Ayrıca Nolan’ın diğer filmlerinde olduğu gibi bilgisayar efektlerini (cgi/computer generated image/bilgisayar üretimli imgeleme) mümkün olduğunca az kullanıp geleneksel metotları tercih etmesi ve gerçek gemiler, uçaklar kullanması ile film de kusursuz gerçekçilik aranıyor.

Birçok filminde Nolan’a eşlik eden ünlü besteci Hans Zimmer’in yaptığı müzikleri ve ses tasarımıyla izleyici filmin gergin ve kaygı verici havasını iliklerine kadar hissediyor.

Senaryosunun derinliğe sahip olmaması filmin en kusurlu tarafı olmakla beraber kurgusu ve olay örgüsüyle mükemmellik yakalanmaya çalışılıyor. Sinema seyircisinin bir film artık daha farklı kurgulanamaz, her şey denendi diye düşündüğü bu dönemde üç farklı perspektiften ele alınan bu film ile yepyeni bir kurgu tarzı daha sinemaseverlerle buluşuyor.

Geri çekilme operasyonunun daha çok psikolojik tarafının ele alındığı filmde, arkaya duygusal bir müzik yerleştirerek seyirciyi ağlatmak hedeflenmediği gibi etrafa saçılmış cesetler, kopmuş kol ve bacaklar gösterilerek de savaşın sebep olduğu dramı hissettirmek için kolaya kaçılmıyor. Harikulade çekimlerle sahilin, denizin ve havanın sessizliği, soğukluğu ile gerilimi; başarılı oyunculuklarla da Dunkirk’deki askerleri sarıp sarmalayan çaresizlik, endişe ve korku hissi doğrudan izleyiciye geçiyor.

Doğrudan anlatılan hikâye ya da verilmek istenen mesaj olmasa da,  başarılı yönetmenlerin elinden çıktığında tüm savaş temalı filmlerin hissettirdiği gibi bu film de; insanların bir başka insanın acısına duyarsızlaştığı, açlığın, hastalığın, sakatlanmaların ve ölümün sıradanlaştığı savaşların istenilecek ve özenilecek hiçbir tarafı olmadığı hissini içimizde hasıl ediyor. Savaşlar yıllarca unutulmayacak ve daima saygıyla anılacak fedakârlık ve kahramanlık hikâyelerini beraberinde getirse de, en büyük kahramanlığın barışın muhafazasını sağlamak olduğu, dünyanın tüm insanlığa yetebilecek kadar büyük ve bereketli olduğu ve yeryüzündeki her bir insanın sadece insan olmasından kaynaklanan hakları ve vasıflarıyla özgür, sağlıklı ve huzurlu şekilde yaşaması için uğraş vermenin diğer bütün çabalardan daha büyük ve kutsal bir çaba olduğunu düşündürüyor. Yani umarım düşündürüyordur…

Son olarak tüm güzel yanlarına rağmen, çok daha etkileyici bir film olabilecekken kıyısından dönmüş gibi duran ve Nolan’ın en büyük rakibi olan kendisinin diğer filmlerinde yükselttiği çıtayı yakalayamayan Dunkirk’e puanım 7,8

Birkaç alıntı:

“Savaşı benim yaşımdakiler başlattı. Neden ölmesi için çocukları gönderelim?”

 “Bizi havadan keklik gibi vurmak varken niye değerli tanklarını harcasınlar?”

 “-Bravo!
+Biz sadece hayatta kaldık.
-O kadarı yeterli.”