31 Temmuz 2017 Pazartesi
27 Temmuz 2017 Perşembe
26 Temmuz 2017 Çarşamba
Yerküre Sahne-10 / Identity
2003 yapımı olan Identity (Kimlik); psikolojik, gizem, gerilim, suç türlerinin her birinden sayılabilecek bir yapım.
Yağmurlu bir gece vakti, ıssız bir motelde geçen hikayede izleyici kendisini filmin başından sonuna kadar gerilimin ortasında buluyor.
Anlaşılması
güç olan hadiselerin vuku bulması ile de olaylar fazlasıyla gizemli bir hal
alıyor.
Öyküde cevabı aranan soru ise çok klasik: Katil kim? Uzun bir süre film bu soru
merkezinde ilerliyor.
Bu detaylar
filmi farklı türlere çekse de özü itibariyle Identity baştan aşağı psikolojik
bir film.
Spoiler vermek istemediğim için filmin psikolojik tarafını detaylandırmıyorum ancak şu kadarını söyleyebilirim: Filmi izledikten sonra yaptığım ufak araştırmada, kurgulanmış psikolojik ögelerin gerçek hayatta örneklerinin olduğunu öğrendim. Dolayısı ile Identity, insan beyninin ne kadar karmaşık, sınırlarının ne kadar mesafesiz olduğunu görmenize ve üzerine düşünmenize vesile oluyor.
Sonuç olarak; John Cusack’in takdire şayan oyunculuğu, ters köşe yapan kurgusu ve yaklaşık bir buçuk saatlik kısa süresi ile Identity izlemeye değer bir film. Puanım 7.3
Bir alıntı:
Sonuç olarak; John Cusack’in takdire şayan oyunculuğu, ters köşe yapan kurgusu ve yaklaşık bir buçuk saatlik kısa süresi ile Identity izlemeye değer bir film. Puanım 7.3
Bir alıntı:
Dün, merdivenleri çıkarken
Orada olmayan birine rastladım
Bugün de orada değildi
Keşke dedim, keşke gitse...
22 Temmuz 2017 Cumartesi
16 Temmuz 2017 Pazar
15 Temmuz 2017 Cumartesi
İyi Kitaplar İyi Ki Varlar-6 / Gazap Üzümleri
John
Steinbeck’in 1939 yılında yayımladığı Gazap Üzümleri; bankaya borçlarından
dolayı topraklarını kaybeden ve ülkenin bir başka eyaletine göç etmek zorunda kalan bir
aileyi merkezine alarak Büyük Buhranın yıkıcı etkisini ve 1930lu yıllarda ABD’de
hortlayan kapitalist ekonomik düzenin ve sanayileşen tarımın alt üst ettiği
hayatları konu ediniyor.
Gazap
Üzümleri; Büyük Buhranı, sarsılan ABD ekonomisinin vatandaşlara hediye ettiği
trajedileri anlatıyor olsa da; açlık, yoksulluk, göç gibi evrensel acıları
işlemesi, kapitalizm, düşük ücretle hatta bazen karın tokluğuna çalıştırılan
işçileri ve emek sömürücülerini konu edinmesi ve ayrımcılık, ötekileştirme,
eğitimsizlik gibi içtimai sorunlara değinmesi nedeniyle edebiyatın ölümsüzleri arasına giriyor.
Steinbeck’in dar gelirli bir ailede büyüdüğünü, çocukluğunun ve ilk
gençliğinin işçilik yaparak geçtiğini öğrendiğinizde ise; bu toplumcu yaklaşımdaki
hassasiyetin, sosyal problemleri gözlemleme ve aktarmadaki başarının ve
gerçekçiliğin yansıtılmasındaki becerinin kaynağının ne olduğunu anlıyorsunuz. O uzun betimlemelerin,
tasvirlerin o yürek burkan acıların ancak kitabın hikayesi ile hayat hikayesi aynı olan bir adamın kaleminden çıkabileceğini müşahede ediyorsunuz. Psikolojik tahlillerin, duygusal tasvirlerin eksik olduğu söylenebilse de, bu durum romanın büyüklüğüne
gölge düşürmüyor.
Ayrıca bundan
yıllar önce kaleme alınan toplumsal sorunların dünyanın her hangi bir yerinde,
belki ülkemizde hala birilerince yaşanıyor olması, hala birilerinin zorunlu göçe
tabi tutuluyor olması, hala birilerinin hastalıktan, açlıktan, yoksulluktan
ölüyor olması, hala birilerinin doğduğu topraklar yüzünden, ırkı yüzünden
ötekileştiriliyor olması; teknolojide, sanayide, inşaatta, sağlıkta, eğitimde
sözüm ona çığır açan insanlığın aynı gelişmeyi en temel insani problemleri dahi çözmede gösteremediğini görüyoruz. Ondandır ki; kitabı okurken 'bu yüz yılın Gazap
Üzümleri kim bilir dünyanın neresinde yaşanıyor, kim bilir dünyanın neresinde
yazılıyor?'demekten kendimi alıkoyamadım.
İnsanın
şatafat taleplerinden önce ekmeğe, suya, sağlığa, barınağa, eğitime, insan
haklarına, hoşgörüye ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyaçlarının karşılanmasının her bir insanın hakkı olduğunu, bu ihtiyaçları karşılamanın da her bir insanın görevi olduğunu düşünüyor ve unutulan değerleri hatırlatmaya yardımcı olan bu dramatik kitaba 8 puan veriyorum.
Şimdi alıntılar:
“Babam
ömründe mektup yazmış değildir. Hep söylediği bir sözü vardır… bir lafı birine
ağzımla söyleyemiyorsam, demek o laf yazılacak kadar önemli değil, der.”
“Banka
insanın dışında bir şeydir, söylüyorum size. Canavardır. Onu insanlar yaratmıştır
ama, insanlar kontrol edemez.”
“Amma da
garip. İnsanın bir karış toprağı oldu mu, o toprak artık o insandır. O insanın
bir parçasıdır. O insana benzer. Eğer o arazinin üzerinde yürüyorsa, o araziyi
işliyorsa, o acı çekerken üzülüyor, yağmur yağdıkça seviniyorsa, o mülk o
adamın kendisi olur. Adam da… ona sahip olduğu için büyür. Başarılı olmasa
bile, toprağıyla büyük olur. Böyledir bu.”
“Kocaman,
kırmızı güneş ufukta biraz oyalandı, sonra battı, gitti.”
"Beni en
çok sıkan, bu işte bir mantık olmamasıydı. Yıldırım düşüp bir ineği öldürse ya
da sular kabarıp ortalığı sel bassa, insan mantık aramaz. Böyledir bu der,
geçer. Ama bir grup insan seni tutar, dört yıllığına bir yere kilitlerse, bunda
bir mantık olması gerek. İnsan her şeyi düşünerek yapmalı çünkü. Beni alıp
kapatıyorlar, dört yıl boyunca besleyip bakıyorlar. Bu ya beni çok etkilemeli,
aynı şeyi bir daha yapmamalıyım ya da beni öyle korkutmalı ki bir daha yapmaya
korkmalıyım..."
“Kurt
gibiydim. Şimdi de sansar gibi oldum. Ava çıktın mı güçlüsündür. Kimse avcının
üstesinden gelemez. Ama avlanan sensen, o zaman durum değişir. Bir şeyler
oluverir sana. Güçlü değilsindir artık. Öfkeli olabilirsin ama, güçlü
değil. Benim peşimde uzun süredir
avcılar var. Kendim avcı olmayalı epey zaman oldu.”
“Aslında sen
kendine ne söylersen, ondan ibarettir yaptığın.”
“Umutlarının
öyle fazla coşmasına izin vermezsen, hayal kırıklığına uğramazsın.”
“Bak, Anne,
kaygılanmayı kes. Dur, sana kodese girmekle ilgili bir şey söyleyeyim. Habire
çıkacağın günü düşünüp duramazsın. Deli olur insan. Yaşamakta olduğun günü düşüneceksin.
Sonra, ertesi günü, sonra cumartesi günkü futbol maçını. Öyle yapmak gerekir.
Eskiler öyle yapar. Yeni gelen gençlerse, kafalarını hücrenin duvarlarına vurur
dururlar. Hep gün sayarlar. Sen ötekiler gibi yapamaz mısın? Her günü geldiği
gibi al.”
“Ticaret
hayatına atılanlar yalan söylemeye, hile yapmaya mecburdur. Ama buna başka bir
isim takarlar. Önemli olan odur. Sen gidip o lastiği çalarsan hırsız olursun.
Ama o herif yırtık lastiğe karşı senin dört dolarını çalmaya kalkıyor, adı da
ticaret oluyor.”
“Yardımcı
olmaktan gurur duyduk. Çoktandır kendimi bu kadar… güvende hissetmemiştim.
İnsanlar yardım etmeye de ihtiyaç duyar.”
“Bir arada
bulunan iki adam asla tek başına bulunan adam kadar yalnız ve şaşkın olmaz.”
“Bu traktör
iki şey yapıyor. Hem toprağı altüst ediyor, hem de bizi topraktan atıyor. Bu
traktörün tanktan farkı pek az. Her ikisi de insanları sürüyor, korkutuyor,
incitiyor.”
“Ben deriyle
kaplı bir acı yığınıyım.”
“-Eh hepimiz
hayatımızı kazanmak zorundayız.
+Öyle,dedi Tom. Ama keşke başkasının hakkını almadan kazanmanın bir yolunu bulsaydın.”
+Öyle,dedi Tom. Ama keşke başkasının hakkını almadan kazanmanın bir yolunu bulsaydın.”
“Tanrı'ya dua
edin de, günün birinde iyi yüreklilerin tümü yoksul olmasın.”
“Günaha yakın
oldun mu, bulaşır insana.”
“Ömürlerinde
aç kalmamış insanlar, açların gözüne baktılar. Hiçbir şeyi çok fazla istememiş
insanlar, göçmenlerin gözlerinde isteğin alevini gördüler.”
“Yeni baştan
başlarız. Ama başlanmaz ki! Ancak yeni doğan bir bebek baştan başlayabilir.
Sen, ben... biz artık geçmiş zamanız. Bir anlık öfke, binlerce sahne... oyuz
biz.”
“Bize düşen
şeyler de var ama, onları yapmanın bin türlü yolu var. Hangisini seçeceğimizi
bilemiyoruz. Dua edecek olsam, nereye yöneleceğini bilmeyen insanlar için
ederdim.”
“Kadının
yaşamı koynunda, kucağındadır. Erkeğinkiyse kafasının içindedir.”
“Bir tek şeyi
iyice öğreniyorum, dedi. Her zaman, her gün, hep aynı şeyi öğreniyorum. Başın
dertteyse, canın yanmışsa, bir şeye ihtiyacın varsa... fakir insanlara git.
Sana ancak onlar yardım eder... yalnız onlar.”
“Bir ülkeye
hem senin gibiler,hem benim gibiler bir arada sığmaz.Zenginle fakir,hırsızla
dürüst sığmaz aynı yere.Hem aça hem toka hiçbir yer yetmez.”
“İnsan nasıl
olur da kendi türüne böyle güven ve inanç besler? İnsanoğluna bu tür inancı
öğretecek öyle az şey oluyor ki dünyada.”
“Tarihin her
sayfasından avaz avaz haykıran bir gerçek: Baskı ancak baskı altındakilerin
güçlenmesine ve birleşmesine yarar.”
“Açlığı
yalnız kendi midesinde değil, çocuklarının karınlarında da hissedebilen bir
insanı nasıl korkutabilirsin? Korkutamazsın... her korkunun ötesindeki
korkuları tanımıştır o adam artık.”
“Aç
insanların gözlerinde giderek büyüyen bir gazap oluşuyor. Ruhlarında yumru
yumru gazap üzümleri oluşuyor, büyüyor, ağırlaşıyor, bağbozumuna hazırlanıyor.”
“Şunu
söyleyebilirsiniz insan için: Kuramlar değişip yıkıldığı zaman, düşünce
okulları, felsefe ve inançlar, kimi milliyetçi, kimi dinsel, kimi ekonomik
konudaki dar ve karanlık düşünce yolları önce gelişip sonra parçalandığı zaman,
insan ileri doğru uzanır, sendeler, acı duyar bazen de hatalar yapar. Adımını
attıktan sonra bazen gerisin geri kayabilir ama, en fazla yarım adım geriye
kayar, asla bir adım kaymaz. Kesinlikle inanbilirisniz buna. Kapkara uçaklardan
pazar yerine bombalar yağarken de, tutuklular domuz gibi üst üste tıkıştırılırken
de, ezilen gövdeler pis pis akıp toprağa karışırken de emin olabilirsiniz
bundan. Şu yüzden emin olabilirsiniz: Eğer ileriye adım atılmamış olsaydı, o
sendelemenin acısı insanın içinde hâlâ canlı olmasaydı, bombalar düşmez,
gırtlaklar kesilmezdi. Siz asıl bombalayanlar sağ olduğu halde bombalamanın
kesileceği andan korkun. Çünkü her bomba ruhun henüz ölmediğini kanıtıdır. Mülk
sahipleri sağken grevler durmuşsa...ondan korkun işte. Çünkü ezilip bastırılan
her grev, bir adım atıldığının işaretidir. Şundan emin olabilirsiniz...
korkulacak zaman, İnsan'ın bir ülkü uğruna acı çekmeyi ve ölmeyi reddettiği
zamandır. Çünkü bu bir tek nitelik İnsan'ın temelidir. Bu bir tek nitelik,
evrende benzeri olmayan İnsan'ın ta kendisidir.”
“İnsan
kendini neye mecbur hissediyorsa onu yapmak zorunda.Ben sana şöyle yap
diyemem.Bence şans ya da uğursuzluk diye bir şey yoktur.Bu dünyada
doğruluğundan emin olduğum bir şey var,o da, kimse kimsenin hayatına
karışmamalı.Her şeyi kendi yapmalı insan.Belki ona yardım edilir ama, şunu yap
denemez.”
“ -İnsanın
ruhu tek başına bir işe yaramıyor, ancak büyük bir bütünün parçası... o zaman
da...
+O zaman ne olacak, Tom?"
-O zaman mesele yok artık. O zaman ben karanlıkta her yerde olurum. Nereye
baksan, orada. Aç insanların bir lokma bulması uğruna nerede bir kavga çıkarsa,
orada olurum ben. Nerede polis birini döverse, orada olurum. Casy de bilseydi
bunu keşke... insanların öfkelendiği zaman kopardığı çığlıkta olurum... sonra
bir çocuğun karnı açken, yemeğin hazırlanmakta olduğunu bildiği zamanki
gülüşünde olurum. İnsanlarımızın kendi ektiklerini yedikleri, kendi yaptıkları
evlerde oturmaya başladıkları zamanda... yine orada olurum. Anlıyor musun?”
11 Temmuz 2017 Salı
Muhatapsız Tiratlar-5
Kimileri, müebbet hüküm yemiş bir kadının, hapiste doğurduğu bir çocuk gibi gelir dünyaya.
Ve hapiste doğan çocuğun annesinden ayrılacağı yaşa gelene kadar hapiste kalması gibi, öleceği yaşa gelene kadar dünyada kalır onlar.
Dört duvarsız, gardiyansız, zincirsiz zindanlarında güneşe, hürriyete ve huzura hasret yaşar; güneşe, hürriyete ve huzura hasret göçer onlar.
T.
10 Temmuz 2017 Pazartesi
Yerküre Sahne-9 / Görünen Adam
Özgün fikirlerini cesurca izleyiciyle paylaşması ile yaşarken efsaneleşen yönetmen Onur ÜNLÜ, nev-i şahsına münhasır sinema anlayışının son çalışması Görünen ADAM’ı seyirciyle buluşturdu.
Görünen Adam, ülkemizde ilk örneklerini yeni yeni vermeye başlayan online dizilerden biri olarak Youtebe’da yayınlandı. Televizyonlarda yayınlanan onlarca saçma diziye tahammül edemeyen büyük bir kitlenin olduğunun, uzun reklam aralarını izlemenin artık bıktırdığının ve insanların teknolojinin sağladığı kolaylıkları hayatlarının bir parçası yaptığının birileri tarafından anlaşılması ve Onur ÜNLÜ’nün bu işin ilklerinden olmasının güzel bir gelişme olduğunu düşünüyorum.
Görünen Adam’da, isminden anlaşılacağı üzere kimsenin görünmediği bir âlemde bir adamın görünür olması konu ediniliyor. Ufak tefek hatalar içerse de bu absürt ve fantastik alemi dünyada kimse kurgulamadan önce, bu topraklarda yetişen bir adamın tahayyül edip dizi haline getirmesini ülkemiz adına kıymetli buluyorum. Çünkü sıfırla bir arasındaki farkın; birle iki arasındaki farktan, iki ile üç arasındaki farktan ya da yüz ile yüz bir arasındaki farktan çok daha büyük olduğunu, bir şeyi hiç yapmamakla bir kere yapmak arasında uçurum olduğunu biliyorum. Bugün teknik hatalarla, mantık hatalarıyla dolu bir eserin yarın kusursuz eserler ortaya çıkaracakların mihmandarı, rol modeli, atası ve zincir kıranı olacağına inanıyorum.
Bu yüzden gerek profesyonel bir yönetmen ve profesyonel oyuncularla çekilen ilk Türk Youtube dizisi olması gerek özgün, yeni, yaratıcı bir fikri ihtiva etmesi sebebiyle Görünen Adam’ı değerli görüyorum.
Ancak, Onur ÜNLÜ kafasının sıkı takipçilerinin bu dizide hayal kırıklığına uğradığını söylemeden edemeyeceğim. İzleyici; kara mizah, absürt komedi beklerken çocuk filmi tadında bir yapımla karşılaştı. İyi oyunculuk sergilense de karikatürize karakterler maalesef izleyiciyi güldürmekten çok uzaktaydı. Ama eğer Onur ÜNLÜ zaten Youtube’u çok aktif kullanan küçük kardeşlerimizi hedef kitle olarak seçtiyse amacına uygun bir iş yaptığını söylemek doğru olur.
Ayrıca dizide çok farklı bir reklam, ürün yerleştirme usulü kullanılmış. Reklam karakteri dizinin oyuncularından biri olarak karşımıza çıkıyor. Özgün olması açısından takdire şayan olmakla beraber her bölümde bir banka reklamı dinlemek bir yerden sonra sıkıyor.
Son olarak yenilikçiliğini, özgünlüğünü ve yaratıcılığını kutlamakla beraber yukarıda kısaca saydığım yetersizliklerden dolayı Görünen Adam’a 6,5 puan veriyorum.
9 Temmuz 2017 Pazar
Bak Ne Demişler-8
5 Temmuz 2017 Çarşamba
Afili Sözlük-19
Bak Ne Demişler-7
4 Temmuz 2017 Salı
3 Temmuz 2017 Pazartesi
Muhatapsız Tiratlar-3
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)