- Kızılderili Atasözü
26 Kasım 2017 Pazar
Bak Ne Demişler-20
16 Kasım 2017 Perşembe
Yerküre Sahne-22 / Gelin-Düğün-Diyet
Yönetmenliğini Lütfi Ömer Akad'ın yaptığı ve "Göç Üçlemesi" olarak da isimlendirilen Gelin (1973), Düğün (1973) ve Diyet (1974) filmleri kırsal kesimden büyük şehre göç eden ailelerin ayakta kalma, statülerini bulma ve var olma çabalarını konu ediniyor.
"Ustası
olmayan usta" olarak da tanınan Lütfi Ömer Akad'ın olgun, özgün, toplumcu,
ulusal, geleneklerden faydalanan ve gelenekleri konu edinen sinema anlayışının
birer yansıması olan bu eserler Türk Sinemasının ilk üçlemesi ve usta
yönetmenin de uzun metrajlı son üç filmi olma özelliğine sahip.
Üç filmin de görüntü yönetmenliğini yapan Gani Turanlı'nın etkisi ve yardımlarıyla, kameranın büyük ölçüde sabit tutulduğu ve yavaş hareket ettirildiği, merceklerin özenle seçildiği, kadrajın, ışığın ve çekim açılarının doğru bir şekilde ayarlandığı, samimi diyalogların yer aldığı filmlerde hem sinematografik açıdan çok büyük bir başarı ortaya konuyor hem de konusu itibariyle toplumcu olan filmler gerçekçi bir üslupla toplumla buluşturuluyor.
Üçlemenin tümünde başrol oyuncusu olan Hülya Koçyiğit'e Gelin'de Ali Şen, Aliye Rona, Kahraman
Kıral, Kamran Usluer; Düğün'de Ahmet Mekin, Erol Günaydın; Diyet'de Hakan
Balamir, Erol Taş gibi usta oyuncular eşlik ediyor.
Her birinde
taşradan İstanbul'a göç eden farklı bir ailenin anlatıldığı filmler topluma
ayna tutuyor, dönemi ve dönemin sorunlarını seyirciyle buluşturuyor. Filmlerde,
göç eden ailelerin ve fertlerinin büyük şehre ve şehir düzenine tutunma
çabaları, açgözlülük ve para kazanma hırsıyla kapitalist çarka kendilerini
kaptırmaları, istihdam edinme ve iş bulma problemleri, sınıf atlama
mücadeleleri, ahlaki değerlerini zamanla yitirmeleri, feodal ve ataerkil aile
yapısını devam ettirmeleri, gelenek ve göreneğin dönüşümü ile lümpenleşmeleri
ile eğitimsizlik, ayıp, töre gibi kavramlarla şekillenmiş örf adet temelli
cehalet, geçim derdi, kız çocuklarının evlendirilmesi, sınıf ve statü
ayrılıkları, iş ve çalışma güvenliğini sağlamayan ve işçilerin sendikalaşma
haklarını kullanmalarına engel olan işverenler, emek sömürüsü, mobbing,
fakirlik gibi çeşitli sorunlar Akad'ın gözünden Akad'ın yorumu ile seyirciyle
buluşturuluyor.
Bir belgesel gibi tarihe not düşen bu eserler, bize geçmişimizi ve bugünümüzü kıyaslama imkanı sağlıyor. Bir yandan kırk yıldan fazla bir süre önce sinema dili ile anlatılan ve vurgulanan bu toplumsal sorunların önemli bir kısmının günümüzde dahi güncelliğini koruduğunu, tam anlamıyla çözümlenemediğini görüyor ve üzülüyor bir yandan da sinema ve diğer sanat dallarının varlığı ile daha bilinçli hayatların ve daha güzel bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancımızı tazeliyoruz.
Son olarak sinemamızın en değerli eserlerinden olduğunu düşündüğüm Göç Üçlemesi'ne 7.7 puan veriyorum.
Bir belgesel gibi tarihe not düşen bu eserler, bize geçmişimizi ve bugünümüzü kıyaslama imkanı sağlıyor. Bir yandan kırk yıldan fazla bir süre önce sinema dili ile anlatılan ve vurgulanan bu toplumsal sorunların önemli bir kısmının günümüzde dahi güncelliğini koruduğunu, tam anlamıyla çözümlenemediğini görüyor ve üzülüyor bir yandan da sinema ve diğer sanat dallarının varlığı ile daha bilinçli hayatların ve daha güzel bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancımızı tazeliyoruz.
Son olarak sinemamızın en değerli eserlerinden olduğunu düşündüğüm Göç Üçlemesi'ne 7.7 puan veriyorum.
14 Kasım 2017 Salı
Bak Ne Demişler-19
“Dünyanın en
büyük sorunu; akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden
emin olmalarıdır.”
-Bertrand Russell
13 Kasım 2017 Pazartesi
Afili Sözlük-31
10 Kasım 2017 Cuma
Yerküre Sahne-21 / Band of Brothers
Tarihçi
Stephen Ambrose tarafından yazılan aynı adlı romandan uyarlanan Band of
Brothers; II. Dünya Savaşı esnasında, öncelikle Georgia'daki Toccoa
Kampında askeri eğitim alan, ardından Market Garden Harekâtı, Normandiya
Çıkarması ve Bastogne Savaşı'na iştirak eden ve savaş sona erene kadar
müteşekkil olan Amerikan Ordusu'nun 506'ncı Alayı'nın 101'inci
Hava Gücü'ne bağlı Easy Bölüğü askerlerini konu ediniyor.
2001
yılında yayınlanan ve o zamana kadarki en pahalı TV yapımı olan 10 bölümlük bu
mini dizinin yapımcılığını Tom Hanks ve Steven Spielberg üstleniyor.
Flashback, iç
ses ve dış ses anlatıcı kullanımı gibi çeşitli anlatım
teknikleriyle zenginleşen ve kronolojik olarak adım adım ilerleyen ve her
bir bölümü film tadında olan dizinin hemen hemen her bölümünün yönetmen
koltuğunda farklı bir isim oturuyor.
Öne çıkan bazı karakterler olmakla beraber genel anlamda tek bir oyuncu
sivrilmiyor ve dizi her bölümde farklı bir karaktere odaklanarak ilerliyor.
Damian Lewis, Michael Fassbender, Tom Hardy, David Schwimmer gibi
yıldız isimlerin de yer aldığı zengin oyuncu kadrosunun tamamı kusursuz bir
performans sergiliyor.
Ayrıca
her bir bölümün, hikayesi anlatılan Easy Bölüğünden hayatta kalan
askerlerin sesleri titreyerek, gözleri dolarak savaşı ve anılarını
anlattığı röportajlardan kesitlerle başlaması, dizinin etkileyiciliğini
büyük ölçüde arttırıyor.
Özellikle
diyaloglardaki samimiyet ile zenginleşen senaryosu da çok başarılı olan dizinin
en başarılı ve etkileyici kısmının ise sinematografisi olduğunu düşünüyorum.
Prodüksiyonuna büyük paraların harcandığı ve büyük isimlerin elinden çıktığı
her bir karesinden belli olan yapımda çok başarılı ses, görüntü ve sanat
yönetmenliği ile çatışmanın, soğuğun, gürültünün, sessizliğin, acının, korkunun
doğrudan seyirciye hissettirildiği gerçekçi bir atmosfer kurgulanıyor.
Tüm
bu teknik başarılarının yanında gerçek hikayeler anlatılsa ve
hatta hikayesi anlatılan kişilerin anılarına yer verilse de Band of Brothers'da olaylara tek taraflı bakıldığı ve yayınlandığı dönemin siyasal koşullarıyla birlikte
değerlendirildiğinde propaganda rüzgarı estiği görülüyor. Ancak gerek tarih
biliminin doğasından kaynaklanan nesnellikten uzaklaşmaya müsait hali gerek sanatçının
sanatını ortaya koymadaki özgürlüğü ve serbestisiyle beraber düşünüldüğünde
eser niye daha objektif değil diye eleştirmenin de çok doğru olmayacağını
düşünüyorum.
Ancak
subjektif bir değerlendirme yapacak olursam, dizinin tüm bölümlerini
izlediğimde; kardeşlik, fedakarlık gibi duyguları işlese ve hatta
"biz ne için savaşıyoruz?" gibi sorular sorsa da acıların,
kederlerin ve hatta savaşın anlamsızlığının bile önünde olan kahramanlık
duygusu vurgusu ile bende savaşın yüceltildiği hissi uyandı. Üst perdeden
böyle bir ifade hiç bir zaman dillendirilmese de alt metin olarak bu duygunun
seyirciye geçirilmek istendiğini düşündüm. Vatanı için gözünü
kırpmadan hayatını ortaya koyan insanların takdir edilmesi ve yüceltilmesi
gerektiğine gönülden inanıyorum, fakat devletler arasındaki ilişkilerde
sorunların çözümsüz kalması halinde uluslararası hukukun gösterdiği son adres
olan savaşın ise bir olgu olarak yüceltilecek bir tarafı olmadığını
düşünüyorum.
Sonuç
olarak Band of Brothers'da sinemacılık tekniği adına pek çok unsurun mükemmele
yakın bir seviyede olduğunu düşünüyor ve bu başarılı mini diziye 8,5 puan veriyorum.
Alıntılar:
"Ateş
edemedin çünkü umudun vardı. sahip olman gereken tek umut, zaten çoktan
öldüğünü kabul etmektir. Bunu ne kadar erken kabul edersen, o kadar çabuk bir
askerin davranması gerektiği gibi davranmaya başlarsın. Acımasız, şefkatsiz,
vicdansız. Bütün savaş buna bağlıdır."
“Rütbeye
selam veriyoruz, adama değil.”
“Neden
gönüllü oldular biliyor musun? İşler kötüye gidince en iyi adamlarla beraber
olabilsinler diye...”
“Yanlış
kararlar aldığı için kötü değildi. Hiç karar almadığı için kötüydü.”
"Hayat
standartları yükseliyor, gece kulüpleri artıyordu. Miami sahili o kadar
kalabalıktı ki otel odası bulmanız imkansızdı. Normandiya, Bastogne ya da
Haguenau gibi yerlerde bulunmayanlar askerlerin korku, acı ve kan içinde
ödediği bedeli bilebilir miydi? Biz burada savaşırken onlar evlerinde hiçbir
şey olmamış gibi eğleniyorlardı ve savaşın nasıl bir şey olduğunu asla
bilemeyecekler."
"Tanrım
lütfen bana dinleyeceğim gibi dinlenmek, anlayacağım gibi anlaşılmak ve
seveceğim gibi sevilmeyi bahşet.”
"Genç
teğmenin ailesine bir mektup gidecek. Onun kahramanca savaşırken vatanına
hizmet etmek için cesurca hayatını feda ettiğini yazacaklar. Ama gerçek bu
değil. Teğmen bir odada, çığlık atarak korku içinde ölmüştü ve bunu kimse
bilmeyecekti."
3 Kasım 2017 Cuma
Bak Ne Demişler-18
-Konfüçyüs
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)