8 Nisan 2017 Cumartesi

Yerküre Sahne-5 / Big Little Lies


Baş rolünde Nicole Kidman'ın olduğunu  öğrendiğim an "Bu diziyi izlemem lazım" dedim ve konusunu, cast'ını bilmeden ilk bölümün izledim. Beni hiç yanıltmayan oyunculuğu gördükten sonra ise konunun da sağlam olduğunu çünkü senaryosunun çok satan -ama benim duymadığım- aynı isimli kitaptan uyarlandığını öğrendim.

Uzun yıllar devam edeceğini düşünerek izlediğim dizinin 7'nci bölümünde final yaptığını görünce ve dizinin mini-dizi olarak tasarlandığını öğrendiğimde ise büyük sürpriz yaşadım.

Şaşalı gözüken hayatların arkasındaki problemleri konu edinen, California'nın Monterey şehrinin ne kadar güzel bir yer olduğunu görmenize vesile olan, tadı damağınızda kalan kaliteli bir yapım Big Little Lies.

Ayrıca Nicole Kidman hayranlığıyla başladığım diziden Shailene Woodley'nin de hayranı olarak ayrıldım.

Son olarak 7.5 puan verdiğim diziden hatırladığım bir replik;

-Önümüzdeki savaşı iyi seçmeliyiz.
+Bazen de savaşlar bizi seçer.

Afili Sözlük-9



Bilahare: Daha sonra

"Bu işin bilahare daha etraflı bir şekilde düşünülerek arz edilmesi icap ettiğini söyleyince başını eğerek sustu." -N. S. Örik

Afili Sözlük-8

Mütemadiyen: Ara vermeden, devamlı.

"Etrafı çevrilmiş bir geyik gibi kin ve yeis ile çırpınan ve bir çıkar yol arayan kafası mütemadiyen ağrıyordu."- S.Ali/Kuyucaklı Yusuf

1 Nisan 2017 Cumartesi

İyi Kitaplar İyi Ki Varlar-2 / Zorba




Bir çağdaş edebiyat klasiği Zorba, 
Yunan yazar Nikos Kazancakis tarafından ilk kez 1946 yılında yayımlanmış.


Kitap, ismi söylenmeyen entelektüel  bir adamın -ki o adamın Nikos Kazancakis'in kendisi olduğu düşünülmekte- aykırı karakter Aleksi Zorba arasında kurulan dostluğu konu ediniyor. 


Aleksi Zorba özgürlüğü, sevgiyi ve şehveti hayatının merkezine yerleştirmiş, bugün buldum bugün yerim diyen, insanları seven ama aynı zamanda onlara acıyan, Nazım Hikmet'in Türk köylüsü için söylediği gibi topraktan öğrenen, kitapsız bilen, attığı her adım/söylediği her söz ile insanlığa mesaj veren bir adam.


Aslında Zorba'ya benzer bir şekilde hayat süren, dizginlerinden kurtulmuş pek çok insan dünyadan gelip geçmiştir. Ancak Zorba'yı diğer insanlardan ayıran; bu fütursuz, bohem yaşam tarzını bilerek ve isteyerek tercih etmiş olması ve bu yaşam tarzına tecrübelerinden, hatalarından, karşısına çıkan insanlardan dersler alarak bir mana katması ve kendi öğretisini oluşturması.


Biz arafta yaşayan modern zaman çocukları tam anlamıyla ne entelektüel bir "kitap faresi" ne de özgür ruhlu, kuralsız, yarınsız bir Aleksi Zorba olabiliyoruz. O yüzden bu kitap sizi karakterlere imrendirirken kendi hayatınızı da sorgulatıyor.

Eğer düsturunuz size bir şeyler katacak ve mesajı olan kitaplar okumaksa bu kitabı da okunacaklar listesine eklemelisiniz.

Düşünsel dünyamıza seslenen aforizma ve diyaloglardan bir kısmını buraya not etmeden olmaz:

"Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır."

"Anladım ki Zorba, bunca zamandır arayıp da bulamadığım adamdır; canlı bir yürek, sıcak bir hançere ve daha Toprak Ana'sından göbeği kesilmemiş, hilesiz, kocaman bir ruh!"

"Tam ve namuslu düşünceler, sessizlik, ihtiyarlık ve dişsizlik ister. Dişsiz olduğun zaman: 
'Ayıp çocuklar, ısırmayın!' demek kolaydır. Ama, otuz dişin olunca... İnsan gençliğinde canavardır, evcilleşmek bilmez canavardı ve insan yer. Kuzular, tavuklar ve domuz yavruları da yer ama, hayır, insan yemezse doymaz!"

"Bak, bir gün, küçük bir köyden geçiyordum. Çok ihtiyar, doksanlık bir adam badem ağacı dikiyordu. 'Ee, dede,' dedim, 'badem ağacı mı dikiyorsun?' O, eğilmiş olduğu halde bana baktı ve 'Ben, oğlum,' dedi, 'ölümsüzmüşüm gibi hareket ederim.' Karşılık verdim: 'Bense, her an ölecekmişim gibi davranırım!' İkimizden hangimiz haklıydık patron?"

"Bu yabanıl çevrede, böyle incelik, böyle hoşluk, böyle kibarlık ve böyle güzelliği bulacağımı ummazdım hiç. Seni buraya, yamyamların arasına hangi Shakespeare attı?"

"Patron, diyordu, 'gidip biraz gezmez misin? Güneş, Tanrı'nın lütfu, git!"

"Mutluydum; biliyordum bunu. Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birden bire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız. Ama ben, bu Girit kıyısında mutluluğu yaşıyor, üstelik mutlu olduğumu da biliyordum."

"Zorba tencereyi ateşe koyarken, 'Bu da bitmeyen bir hikayedir!' derdi. 'Bitmez bir hikaye olan (Tanrı eksikliğini göstermesin) yalnızca kadın değildir. Yemek de öyledir."

"Bir keresinde 'Bana yediğin yemeği ne yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim,' dedi. -Bazıları, yediklerini içyağı ile gübreye, bazıları iş ve keyfe ve duyduğuma göre bazıları da Tanrı'ya dönüştürürmüş. Şu halde, insanlar üç türlüdür: Ben patron, bunların en kötülerinden değilim ama, en iyilerinden de değilim; ortadayım. Yediğim yemeği iş ve keyfe dönüştürürüm. Yine iyi! Sen patron, sanırım yediğin yemeği Tanrı'ya dönüştürmek istiyor, ama beceremeyip üzülüyorsun. Karganın başına gelenler senin de başına geldi.+Karganın başına gelen ne Zorba?-Senin anlayacağın, karga eskiden namuslu, doğru ve bayağı karga gibi yürürmüş ama, günün birinde keklik gibi yürümek esmiş aklına ve zavallı, o zamandan beri kendi yürüyüşünü de unutup sapıtmış; şimdi de, görmüyor musun, sıçraya sıçraya gidiyor..."

"Bazen içimden küçük bir ânı alıp karşılığında bütün hayatımı veresim gelir."

"Her köyün bir salağı vardı; olmasa bile, vakit geçsin diye köy yaratır; Mimitos da bu köyün salağıydı."

"Herkes kendi yolunuz izler. İnsan bir ağaç gibidir. Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu?"

"Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır."

"Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türktür, bu Bulgardır, bu Yunanlıdır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgarmış, ya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum, hay kahrolasıca herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır bu kötü adamdır. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk. Hepsi bir benim için. Şimdi iyi mi kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça buna da bakmamaya başladım. Ulan ister iyi ister kötü olsun be. Hepsine acıyorum işte… Boş versem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, (…) o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz."

"Kafan olmasa da zararı yok; şapkan olsun yeter... Tüh be sana dünya..."

"Ona bakıyor ve bu hayatın gerçekten ne şaşırtıcı bir sır olduğunu, insanların, fırtına tarafından kovalanan sonbahar yaprakları gibi nasıl birleşip ayrıldıklarını ve insanın bakışlarıyla sevdiği kimsenin yüzünü, vücudunu ve el hareketlerini boşuna yakalamaya çalıştığını, birkaç yıl sonra da gözlerinin mavi mi, yoksa siyah mı olduklarını hatırlamayacağını düşünüyordum.İçimden,'İnsanın ruhu katı bronzdan, çelikten olmalıydı, havadan değil!' diye bağırıyordum."

Son olarak; puanım: 8