"Aldığı emirde, şayet ilk görüşte teşhiste eminse
metroya bile binmekten sarfınazar edecekti." - O. Aysu
30 Ağustos 2017 Çarşamba
28 Ağustos 2017 Pazartesi
Bak Ne Demişler-13
"Gerçek şu ki, herkes seni incitecek. Yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak."
-Bob Marley
-Bob Marley
27 Ağustos 2017 Pazar
Yerküre Sahne-14 / Contratiempo
Polisiye,
suç ve gizem türündeki filmde bolca plot twist bulunuyor. Bunun olumlu bir
sonucu olarak; her cinayet filminde olduğu gibi katilin kim olduğu bulunmaya
çalışılırken, ters köşelerle akış yönü değişen hikayede, ortaya çıkan her yeni
ihtimalle seyircinin merakı ve ilgisi artıyor, film sürükleyicilik kazanarak
gözünü kırpmadan kendisini izlettiriyor.
Ancak,
filmi pür dikkat takip eden ve filmin ilerleyişi ve sonu hakkında tahmin
yürüten seyircinin kafasında henüz fikir oluşmuşken sürekli ters köşe yapılması
ve yeni ihtimaller zinciri doğması izleyicinin zihninde kopukluklar yaşamasına
ve yorulmasına neden oluyor.
Ayrıca, filmin
dramatik tarafının iyi hissettirildiğini ve genel anlamda çok iyi oyunculuk
sergilendiğini söylemenin güç olduğunu ve "o bu zamana kadar aldığı hiçbir
davayı kaybetmeyen bir avukat" ve "bu onun emekli olmadan önceki son işi" gibi klişelerin
de filmi bayağılaştırarak başarılı senaryosunu kusursuzluktan
uzaklaştırdığını belirtmek gerekiyor.
Fakat
Contratiempo, bir şeyi çok iyi yapıyor. Sürekli seyircinin bakış açısı
değiştirilerek, duygularıyla bir nevi alay ediliyor. İtici gelen karakter bir
anda sizin için sevimli bir hale gelebiliyorken, katil olduğundan
şüphelendiğiniz karakterin mağdur olduğunu görünce şaşırabiliyorsunuz. Ve bu yönü sayesinde; insanın aldatılmaya,
kandırılmaya ne kadar açık olduğunu görüyor ve "çok bilmiş! insan günlük
hayatta acaba kaç kez manipüle ediliyor?" demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Sonuç
olarak filmi; iyi sinema izleyicisinin beğeneceğini, suç ve polisiye türünü
sevenlerin ise çok beğeneceğini düşünüyorum. Kimilerince daha iyi puanı hak ettiği
söylenebilecek olsa da benim için sadece şaşırtmanın, ters köşe etmenin yeterli
olmadığını; gerçekçiliğin, detaylardaki kusursuzluğun ve bu husustaki hassasiyetin çok daha fazla önem arz ettiğini belirterek başarılı bulduğum filme 7.3 puan
veriyorum.
24 Ağustos 2017 Perşembe
Afili Sözlük-26
22 Ağustos 2017 Salı
Yerküre Sahne-13 / Dunkirk
Memento,
The Dark Knight Trilogy, The Prestige, Inception, Interstellar gibi büyük yapıtların sahibi Christopher
Nolan’ın hem senaristi hem yönetmeni olduğu Dunkirk, usta yönetmenin ilk savaş
temalı filmi.
Dunkirk öncelikle yönetmenin diğer yapıtlarının aksine diyalogların az sayıda olması
ile dikkat çekiyor.
Ayrıca
Nolan’ın diğer filmlerinde olduğu gibi bilgisayar efektlerini (cgi/computer
generated image/bilgisayar üretimli imgeleme) mümkün olduğunca az kullanıp geleneksel
metotları tercih etmesi ve gerçek gemiler, uçaklar kullanması ile film de
kusursuz gerçekçilik aranıyor.
Birçok
filminde Nolan’a eşlik eden ünlü besteci Hans Zimmer’in yaptığı müzikleri ve
ses tasarımıyla izleyici filmin gergin ve kaygı verici havasını iliklerine
kadar hissediyor.
Senaryosunun
derinliğe sahip olmaması filmin en kusurlu tarafı olmakla beraber kurgusu ve olay örgüsüyle
mükemmellik yakalanmaya çalışılıyor. Sinema seyircisinin bir film artık daha
farklı kurgulanamaz, her şey denendi diye düşündüğü bu dönemde üç farklı perspektiften
ele alınan bu film ile yepyeni bir kurgu tarzı daha sinemaseverlerle buluşuyor.
Geri
çekilme operasyonunun daha çok psikolojik tarafının ele alındığı filmde, arkaya
duygusal bir müzik yerleştirerek seyirciyi ağlatmak hedeflenmediği gibi etrafa
saçılmış cesetler, kopmuş kol ve bacaklar gösterilerek de savaşın sebep olduğu
dramı hissettirmek için kolaya kaçılmıyor. Harikulade çekimlerle sahilin,
denizin ve havanın sessizliği, soğukluğu ile gerilimi; başarılı oyunculuklarla
da Dunkirk’deki askerleri sarıp sarmalayan çaresizlik, endişe ve korku hissi
doğrudan izleyiciye geçiyor.
Doğrudan
anlatılan hikâye ya da verilmek istenen mesaj olmasa da, başarılı yönetmenlerin elinden çıktığında tüm savaş temalı
filmlerin hissettirdiği gibi bu film de;
insanların bir başka insanın acısına duyarsızlaştığı, açlığın, hastalığın,
sakatlanmaların ve ölümün sıradanlaştığı savaşların istenilecek ve özenilecek
hiçbir tarafı olmadığı hissini içimizde hasıl ediyor. Savaşlar yıllarca unutulmayacak ve
daima saygıyla anılacak fedakârlık ve kahramanlık hikâyelerini beraberinde
getirse de, en büyük kahramanlığın barışın muhafazasını sağlamak olduğu, dünyanın
tüm insanlığa yetebilecek kadar büyük ve bereketli olduğu ve yeryüzündeki her bir
insanın sadece insan olmasından kaynaklanan hakları ve vasıflarıyla özgür,
sağlıklı ve huzurlu şekilde yaşaması için uğraş vermenin diğer bütün çabalardan
daha büyük ve kutsal bir çaba olduğunu düşündürüyor. Yani umarım düşündürüyordur…
Son olarak tüm güzel
yanlarına rağmen, çok daha etkileyici bir film olabilecekken kıyısından dönmüş gibi
duran ve Nolan’ın en büyük rakibi olan kendisinin diğer filmlerinde yükselttiği
çıtayı yakalayamayan Dunkirk’e puanım 7,8
Birkaç alıntı:
“Savaşı
benim yaşımdakiler başlattı. Neden ölmesi için çocukları gönderelim?”
“Bizi havadan keklik gibi vurmak varken niye
değerli tanklarını harcasınlar?”
“-Bravo!
+Biz sadece hayatta
kaldık.
-O kadarı yeterli.”
17 Ağustos 2017 Perşembe
13 Ağustos 2017 Pazar
İyi Kitaplar İyi Ki Varlar-7 / Puslu Kıtalar Atlası
Tarihi,
felsefi ve fantastik roman Puslu Kıtalar Atlası’nın bu veciz, ilk cümlesini okuduğunuz
an ile masalsı bir dünyanın kapısından girip üzerinize kapıların sürgülenmesi aynı
zamana tekabül ediyor.
İhsan Oktay
Anar’ın 1995’te yayımladığı bu masalsı romanı eşsiz kılan olgu hiç şüphesiz
kurgusu. Puslu Kıtalar Atlası, kurgulanış tarzı ile gerek Türk Edebiyatında gerek Dünya Edebiyatında çok önemli bir yere sahip. Hikayeyi oluşturan her bir karakterin
kendi küçük hikayesinin bulunması, bu küçük hikayelerin her birinin bir edebiyat
harikası olmasının neticesi olarak nev-i şahsına münhasır pek çok etkileyici ve
unutulmaz kahramanın var edilmesi, birbirleriyle doğrudan bağı bulunmayan bu kahramanların
yolları kesiştirilerek küçük hikayeler arasında illiyet bağı kurulması ve nihayetinde romanın ortaya çıkarılması eseri farklı, yeni, orijinal ve ölümsüz kılıyor.
Bu harikulade
yapıtın dili de benzersizliğini bağırıyor. Eski kelimelere çok hakim
olmayanların dahi yer yer sözlükten yararlanarak kolayca iç aleminde derinleştirebileceği
romanın kendisine hayran eden dili ve üslubu, kitabı ana
dilinden okuyor olmanın bizler için ne büyük bir şans olduğunu ortaya koyuyor.
Ayrıca bir
tarih ve dönem kitabı olan eser, Osmanlının pek bilinmeyen taraflarını,
yaşamlarını, insanlarını derin dehlizlerden çıkarıp okuyucuya sunuyor. Bunu
yaparken de bir görsel sanat eserini seyrediyor hissi veren tasvirleriyle okuyucuyu
İstanbul sokaklarında gezdiriyor.
Bununla
beraber, büyülü gerçekçiliği, düş ve gerçek kavramlarını imgeleştirmesi ve
nihayetinde romanın özü mahiyetindeki mesajı ile hem fantastik hem felsefi bir
başyapıt olmayı başarıyor.
Ezcümle;
kurgusu ile salt edebiyat okumayı sevenleri büyüleyen, üç yüzyıl önceki
Osmanlıya ve tebaasına ilişkin detayları ile tarih okumayı sevenleri kendine
hayran bırakan, okuyucuya düşünmeyi zorunlu kılan konusu ve mesajı ile felsefi,
düşünsel eserler okumayı sevenleri cezbeden Puslu Kıtalar Atlası’na puanım: 8.5
Alıntılar:
“Ah minel aşk
ve minel garaib. ( Aşktan ve Gariplikten)”
“Ey kör! Aç
gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf
Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri,
kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret.”
“Onun
dünyasına aşina olmayanlar, rüya göremediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun
aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirdi?”
“Bilmek ve
şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’nun
eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.”
“Git ve benim
göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve
hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onunu
binbir halinden korkma.”
“Muhtemel en
kötü durum ne ise hakikat de odur.”
“Yaşanılanlar,
görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için
büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi
olmaktı.”
“-Güçlü
olmayı neden bu kadar çok istiyorsun?
+Elbette
herkes gibi, varlığımı sürdürmek için.”
“Ateş
dediğimiz güç nasıl ki odunla beslenirse akıl da bilgiyle beslenir.”
“Düşündüğüm
için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden
ibaretsiniz.”
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey
öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını
kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli
dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu
ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir
alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin
vermiyorlardı.”
“Her insan şu
ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı.”
“Buna göre
ölüler nasıl ki ışığı görmezlerse, yaşayanlar da karanlığı ölüler kadar iyi
göremezlerdi. Ne var ki uyku, ölümün kardeşi olduğu için, uyuyan birisi
karanlığı, söz gelimi gözlerini kapatmakla yetinen birinden daha mükemmel
görebilirdi.”
“Seni öpmeyi
çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok
yakın, hem de çok uzağım.”
“Gerçek olan
biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”
12 Ağustos 2017 Cumartesi
Afili Sözlük-25
11 Ağustos 2017 Cuma
Muhatapsız Tiratlar-7
Umrunda mı yağmur
Yürür tanımaz gözlü
Çorak zor olmaz hem
Bizim o
Ki berekete muhtaç
Durmuş hareket şaşırmış
Şaşılır
Bereket ki
Yürür tanımaz gözlü
Umrunda mı yağmur
T.
7 Ağustos 2017 Pazartesi
Yerküre Sahne-12 / Moon
Asteroit
madenciliğinin gelecekte insanlık için ne kadar önemli bir hale geleceğinin
işaretlerini görecek,
Uzay
temelli ekonominin, kapitalist düzenin eline düştüğünde ise dünyayla
yetinmeyenlerin gezegenleri bile nasıl birer sömürge haline getirebileceklerini
düşüneceksiniz.
Moon’u
izlediğinizde;
Uzayın
ıssızlığını ve karanlığını, uzaydaki insanın ise çaresizlik ve yalnızlığını
iliklerinize kadar hissedecek,
İnsandan umudu söküp aldığınızda ise geriye pek bir şey kalmadığını bir kez daha müşahede
edeceksiniz.
Moon’u
izlediğinizde;
Bir
bilim kurgu filminin aynı zamanda ne kadar başarılı bir dram filmi
olabileceğine şaşıracak,
Filmde
neredeyse tek başına oynayan Sam Rockwell’in oyunculuğunu takdire şayan
bulacaksınız.
Moon’u
izlediğinizde;
Ufak
tefek kurgusal aksaklıklar ve teknik yetersizlikler gözünüze çarpacak,
Ancak
tüm bunları bir bilim kurgu filmi için oldukça düşük sayılabilecek 5 Milyon$’lık
bütçesine vereceksiniz.
Moon’u
izlediğinizde;
Yapay
zekanın insanlığa verebileceği zararların konuşulduğu bu günlerde, durmaksızın gelişen
bilimin ve teknolojinin sağladığı kolaylıkların yanı sıra beraberinde getirdiği
tehlikeye ve tehdide karşı farkındalığınız artacak,
Güzel bir senaryoya, başarılı oyunculuğa ve sağlam bir mesaja sahip olan kaliteli bir yapım seyretmiş
olacaksınız.
Son
olarak filme puanım 7.8
5 Ağustos 2017 Cumartesi
Bak Ne Demişler-11
"Kitaplar, tören alayı büyük bir gürültü içinde caddede ilerlerken, Sezar’ın kulağına ‘Unutma, Sezar, sen de ölümlüsün’ diyen pretoryen muhafızlarıdır."
-Ray Bradbury / Fahrenheit 451
4 Ağustos 2017 Cuma
3 Ağustos 2017 Perşembe
Yerküre Sahne-11 / Who am I
2004 tarihli,
Alman yapımı “Who am I”; küçük bir
hacker grubunun yükselişini ve bu yükselişin bir neticesi olarak internet
dünyasının karanlık taraflarıyla tanışmalarını konu ediniyor. Bilişim korsanlığı,
dark net, deep web gibi kavramları merkezine alarak sanal dünyanın da gettoları
ve o gettoların sakinleri olduğu çarpıcı bir şekilde izleyiciye sunuluyor.
Geleneksel
suç ve suçlu profilinden çok farklı olan siber suçlar ve siber suçluların
özellikleri, kimlikleri, ilişkileri, sınırları ve sınır tanımazlıkları çok
teknik detaya girilmeyerek, sıkmadan aktarılıyor. Ayrıca sihir ve hack olguları
imgeleştirilerek, insanların inanmak istediklerine kolay bir şekilde
inandırılabildiği gözler önüne seriliyor.
İçinde
Hollywood esintileri barındırsa ve akışında bir takım boşluklar göze çarpsa da
kurgusu gayet başarılı olan filmde izleyici plot twistlerle birkaç kez manipüle
ediliyor ve dumura uğruyor. “Who am I”, bu tür filmlerin efsaneleşen örneklerine
benzerlik gösterse de birçok kez ters köşe yapması onu diğerlerinden
ayırıyor.
Sırf siber alemin yer altı dünyasında bir tren metaforuyla simüle edildiği sahneleri görmek için bile izlenebilecek
olan ve ilk dakikalarından itibaren yakaladığı yüksek temposuyla seyirciyi içine hapseden filme puanım ise 7,5.
Birkaç
replik:
“İnsanlar
doğuştan iyiye inanmaya yatkındırlar ve kavgadan kaçınırlar.”
“Bu gençler
Windows gibidir, açılana kadar biraz bekletirler.”
“Yalnızca
yeterince küstah olmalısın, sonra dünya, ayaklarının önünde bekleyecek.”
“Bazen biri
için kafamızda kurduğumuz resme o kadar sıkı tutunuyoruz ki arkasındaki gerçek
kişiyi görmeyi unutuyoruz.”
“Hayat sana
limon verirse tuz ve tekila isteyeceksin”
“Umut hayat
pınarının üzerindeki bir gökkuşağıdır.”
“Ama her
zaman birinin sana yardım elini uzatmasını beklersen o zaman ilerleyemezsin.
Çoğu kişi çizdikleri sınıra kadar ilerler.”
“Hack yapmak
sihre benzer. İkisinin de amacı karşısındaki kişiyi kandırmaktır.”
“Birincisi: Hiç bir sistem güvenli
değildir.
İkincisi: İmkansızı hedefle.
Ve üçüncüsü: Yaptıklarını sanal dünyayla sınırlama.”
1 Ağustos 2017 Salı
Afili Sözlük-23
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)