30 Ağustos 2017 Çarşamba

Afil Sözlük-27


Sarfınazar: Saymama, dikkate almama, vazgeçme

"Aldığı emirde, şayet ilk görüşte teşhiste eminse metroya bile binmekten sarfınazar edecekti." - O. Aysu

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Bak Ne Demişler-13


"Gerçek şu ki, herkes seni incitecek. Yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak." 
-Bob Marley


27 Ağustos 2017 Pazar

Yerküre Sahne-14 / Contratiempo


2016 yapımı, İspanyol filmi Contratiempo (The Invisible Guest, Görünmeyen Misafir), yükseliş trendindeki Avrupa Sinemasının güzel bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Polisiye, suç ve gizem türündeki filmde bolca plot twist bulunuyor. Bunun olumlu bir sonucu olarak; her cinayet filminde olduğu gibi katilin kim olduğu bulunmaya çalışılırken, ters köşelerle akış yönü değişen hikayede, ortaya çıkan her yeni ihtimalle seyircinin merakı ve ilgisi artıyor, film sürükleyicilik kazanarak gözünü kırpmadan kendisini izlettiriyor.

Ancak, filmi pür dikkat takip eden ve filmin ilerleyişi ve sonu hakkında tahmin yürüten seyircinin kafasında henüz fikir oluşmuşken sürekli ters köşe yapılması ve yeni ihtimaller zinciri doğması izleyicinin zihninde kopukluklar yaşamasına ve yorulmasına neden oluyor.

Ayrıca, filmin dramatik tarafının iyi hissettirildiğini ve genel anlamda çok iyi oyunculuk sergilendiğini söylemenin güç olduğunu ve "o bu zamana kadar aldığı hiçbir davayı kaybetmeyen bir avukat" ve "bu onun emekli olmadan önceki son işi" gibi klişelerin de filmi bayağılaştırarak başarılı senaryosunu kusursuzluktan uzaklaştırdığını belirtmek gerekiyor.

Fakat Contratiempo, bir şeyi çok iyi yapıyor. Sürekli seyircinin bakış açısı değiştirilerek, duygularıyla bir nevi alay ediliyor. İtici gelen karakter bir anda sizin için sevimli bir hale gelebiliyorken, katil olduğundan şüphelendiğiniz karakterin mağdur olduğunu görünce şaşırabiliyorsunuz. Ve bu yönü sayesinde; insanın aldatılmaya, kandırılmaya ne kadar açık olduğunu görüyor ve "çok bilmiş! insan günlük hayatta acaba kaç kez manipüle ediliyor?" demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Sonuç olarak filmi; iyi sinema izleyicisinin beğeneceğini, suç ve polisiye türünü sevenlerin ise çok beğeneceğini düşünüyorum. Kimilerince daha iyi puanı hak ettiği söylenebilecek olsa da benim için sadece şaşırtmanın, ters köşe etmenin yeterli olmadığını; gerçekçiliğin, detaylardaki kusursuzluğun ve bu husustaki hassasiyetin çok daha fazla önem arz ettiğini belirterek başarılı bulduğum filme 7.3 puan veriyorum.

24 Ağustos 2017 Perşembe

Afili Sözlük-26



Muteber: Saygın, sözü geçer, inanılır

"Selanik'in en varlıklı, en muteber, en güzide ailelerinden sayılıyor."-A.İlhan

22 Ağustos 2017 Salı

Yerküre Sahne-13 / Dunkirk


Dunkirk, 2. Dünya Savaşı esnasında Alman Kuşatması altında bulunan Fransız toprağı Dunkirk’e çekilmiş İngiliz Birliklerinin kısa süre içerisinde denizden tahliye edilmesini konu ediniyor.

Memento, The Dark Knight Trilogy, The Prestige, Inception, Interstellar gibi büyük yapıtların sahibi Christopher Nolan’ın hem senaristi hem yönetmeni olduğu Dunkirk, usta yönetmenin ilk savaş temalı filmi.

Dunkirk öncelikle yönetmenin diğer yapıtlarının aksine diyalogların az sayıda olması ile dikkat çekiyor.

Ayrıca Nolan’ın diğer filmlerinde olduğu gibi bilgisayar efektlerini (cgi/computer generated image/bilgisayar üretimli imgeleme) mümkün olduğunca az kullanıp geleneksel metotları tercih etmesi ve gerçek gemiler, uçaklar kullanması ile film de kusursuz gerçekçilik aranıyor.

Birçok filminde Nolan’a eşlik eden ünlü besteci Hans Zimmer’in yaptığı müzikleri ve ses tasarımıyla izleyici filmin gergin ve kaygı verici havasını iliklerine kadar hissediyor.

Senaryosunun derinliğe sahip olmaması filmin en kusurlu tarafı olmakla beraber kurgusu ve olay örgüsüyle mükemmellik yakalanmaya çalışılıyor. Sinema seyircisinin bir film artık daha farklı kurgulanamaz, her şey denendi diye düşündüğü bu dönemde üç farklı perspektiften ele alınan bu film ile yepyeni bir kurgu tarzı daha sinemaseverlerle buluşuyor.

Geri çekilme operasyonunun daha çok psikolojik tarafının ele alındığı filmde, arkaya duygusal bir müzik yerleştirerek seyirciyi ağlatmak hedeflenmediği gibi etrafa saçılmış cesetler, kopmuş kol ve bacaklar gösterilerek de savaşın sebep olduğu dramı hissettirmek için kolaya kaçılmıyor. Harikulade çekimlerle sahilin, denizin ve havanın sessizliği, soğukluğu ile gerilimi; başarılı oyunculuklarla da Dunkirk’deki askerleri sarıp sarmalayan çaresizlik, endişe ve korku hissi doğrudan izleyiciye geçiyor.

Doğrudan anlatılan hikâye ya da verilmek istenen mesaj olmasa da,  başarılı yönetmenlerin elinden çıktığında tüm savaş temalı filmlerin hissettirdiği gibi bu film de; insanların bir başka insanın acısına duyarsızlaştığı, açlığın, hastalığın, sakatlanmaların ve ölümün sıradanlaştığı savaşların istenilecek ve özenilecek hiçbir tarafı olmadığı hissini içimizde hasıl ediyor. Savaşlar yıllarca unutulmayacak ve daima saygıyla anılacak fedakârlık ve kahramanlık hikâyelerini beraberinde getirse de, en büyük kahramanlığın barışın muhafazasını sağlamak olduğu, dünyanın tüm insanlığa yetebilecek kadar büyük ve bereketli olduğu ve yeryüzündeki her bir insanın sadece insan olmasından kaynaklanan hakları ve vasıflarıyla özgür, sağlıklı ve huzurlu şekilde yaşaması için uğraş vermenin diğer bütün çabalardan daha büyük ve kutsal bir çaba olduğunu düşündürüyor. Yani umarım düşündürüyordur…

Son olarak tüm güzel yanlarına rağmen, çok daha etkileyici bir film olabilecekken kıyısından dönmüş gibi duran ve Nolan’ın en büyük rakibi olan kendisinin diğer filmlerinde yükselttiği çıtayı yakalayamayan Dunkirk’e puanım 7,8

Birkaç alıntı:

“Savaşı benim yaşımdakiler başlattı. Neden ölmesi için çocukları gönderelim?”

 “Bizi havadan keklik gibi vurmak varken niye değerli tanklarını harcasınlar?”

 “-Bravo!
+Biz sadece hayatta kaldık.
-O kadarı yeterli.”



17 Ağustos 2017 Perşembe

Bak Ne Demişler-12



"Eğer oyun masasında çaylağın kim olduğunu anlayamadıysan, muhtemelen o sensindir."
-James Patterson

13 Ağustos 2017 Pazar

İyi Kitaplar İyi Ki Varlar-7 / Puslu Kıtalar Atlası


“Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki, kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.”

Tarihi, felsefi ve fantastik roman Puslu Kıtalar Atlası’nın bu veciz, ilk cümlesini okuduğunuz an ile masalsı bir dünyanın kapısından girip üzerinize kapıların sürgülenmesi aynı zamana tekabül ediyor.

İhsan Oktay Anar’ın 1995’te yayımladığı bu masalsı romanı eşsiz kılan olgu hiç şüphesiz kurgusu. Puslu Kıtalar Atlası, kurgulanış tarzı ile gerek Türk Edebiyatında gerek Dünya Edebiyatında çok önemli bir yere sahip. Hikayeyi oluşturan her bir karakterin kendi küçük hikayesinin bulunması, bu küçük hikayelerin her birinin bir edebiyat harikası olmasının neticesi olarak nev-i şahsına münhasır pek çok etkileyici ve unutulmaz kahramanın var edilmesi, birbirleriyle doğrudan bağı bulunmayan bu kahramanların yolları kesiştirilerek küçük hikayeler arasında illiyet bağı kurulması ve nihayetinde romanın ortaya çıkarılması eseri farklı, yeni, orijinal ve ölümsüz kılıyor.

Bu harikulade yapıtın dili de benzersizliğini bağırıyor. Eski kelimelere çok hakim olmayanların dahi yer yer sözlükten yararlanarak kolayca iç aleminde derinleştirebileceği romanın kendisine hayran eden dili ve üslubu, kitabı ana dilinden okuyor olmanın bizler için ne büyük bir şans olduğunu ortaya koyuyor. 

Ayrıca bir tarih ve dönem kitabı olan eser, Osmanlının pek bilinmeyen taraflarını, yaşamlarını, insanlarını derin dehlizlerden çıkarıp okuyucuya sunuyor. Bunu yaparken de bir görsel sanat eserini seyrediyor hissi veren tasvirleriyle okuyucuyu İstanbul sokaklarında gezdiriyor.

Bununla beraber, büyülü gerçekçiliği, düş ve gerçek kavramlarını imgeleştirmesi ve nihayetinde romanın özü mahiyetindeki mesajı ile hem fantastik hem felsefi bir başyapıt olmayı başarıyor.

Ezcümle; kurgusu ile salt edebiyat okumayı sevenleri büyüleyen, üç yüzyıl önceki Osmanlıya ve tebaasına ilişkin detayları ile tarih okumayı sevenleri kendine hayran bırakan, okuyucuya düşünmeyi zorunlu kılan konusu ve mesajı ile felsefi, düşünsel eserler okumayı sevenleri cezbeden Puslu Kıtalar Atlası’na puanım: 8.5

Alıntılar:

“Ah minel aşk ve minel garaib. ( Aşktan ve Gariplikten)”

“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret.”

“Onun dünyasına aşina olmayanlar, rüya göremediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirdi?”

“Bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.”

“Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onunu binbir halinden korkma.”

“Muhtemel en kötü durum ne ise hakikat de odur.”

“Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.”

“-Güçlü olmayı neden bu kadar çok istiyorsun?
+Elbette herkes gibi, varlığımı sürdürmek için.”

“Ateş dediğimiz güç nasıl ki odunla beslenirse akıl da bilgiyle beslenir.”

“Düşündüğüm için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden ibaretsiniz.”

 “Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.”

“Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı.”

“Buna göre ölüler nasıl ki ışığı görmezlerse, yaşayanlar da karanlığı ölüler kadar iyi göremezlerdi. Ne var ki uyku, ölümün kardeşi olduğu için, uyuyan birisi karanlığı, söz gelimi gözlerini kapatmakla yetinen birinden daha mükemmel görebilirdi.”

“Seni öpmeyi çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok yakın, hem de çok uzağım.”

“Gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Afili Sözlük-25



Deryadil: Gönlü geniş, hoş görülü, sabırlı

"Bakma, deryadil, kalender adamdır, dükkanı filân yoktur amma saati bilir."
-A.H.Tanpınar/Saatleri Ayarlama Enstitüsü

11 Ağustos 2017 Cuma

Muhatapsız Tiratlar-7


Umrunda mı yağmur
Yürür tanımaz gözlü
Çorak zor olmaz hem
Bizim o
Ki berekete muhtaç

Durmuş hareket şaşırmış
Şaşılır
Bereket ki 
Yürür tanımaz gözlü
Umrunda mı yağmur

T.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Yerküre Sahne-12 / Moon


Yönetmen Duncan Jones’un ilk uzun metraj filmi, 2009 yapımı Moon’u izlediğinizde;


Asteroit madenciliğinin gelecekte insanlık için ne kadar önemli bir hale geleceğinin işaretlerini görecek,

Uzay temelli ekonominin, kapitalist düzenin eline düştüğünde ise dünyayla yetinmeyenlerin gezegenleri bile nasıl birer sömürge haline getirebileceklerini düşüneceksiniz.

Moon’u izlediğinizde;

Uzayın ıssızlığını ve karanlığını, uzaydaki insanın ise çaresizlik ve yalnızlığını iliklerinize kadar hissedecek,

İnsandan umudu söküp aldığınızda ise geriye pek bir şey kalmadığını bir kez daha müşahede edeceksiniz.

Moon’u izlediğinizde;

Bir bilim kurgu filminin aynı zamanda ne kadar başarılı bir dram filmi olabileceğine şaşıracak,

Filmde neredeyse tek başına oynayan Sam Rockwell’in oyunculuğunu takdire şayan bulacaksınız.

Moon’u izlediğinizde;

Ufak tefek kurgusal aksaklıklar ve teknik yetersizlikler gözünüze çarpacak,

Ancak tüm bunları bir bilim kurgu filmi için oldukça düşük sayılabilecek 5 Milyon$’lık bütçesine vereceksiniz.

Moon’u izlediğinizde;

Yapay zekanın insanlığa verebileceği zararların konuşulduğu bu günlerde, durmaksızın gelişen bilimin ve teknolojinin sağladığı kolaylıkların yanı sıra beraberinde getirdiği tehlikeye ve tehdide karşı farkındalığınız artacak,

Güzel bir senaryoya, başarılı oyunculuğa  ve sağlam bir mesaja sahip olan kaliteli bir yapım seyretmiş olacaksınız.

Son olarak filme puanım 7.8


5 Ağustos 2017 Cumartesi

Bak Ne Demişler-11


"Kitaplar, tören alayı büyük bir gürültü içinde caddede ilerlerken, Sezar’ın kulağına ‘Unutma, Sezar, sen de ölümlüsün’ diyen pretoryen muhafızlarıdır."

-Ray Bradbury / Fahrenheit 451

4 Ağustos 2017 Cuma

Afili Sözlük-24


İtidal: Ilımlılık, ölçülülük, soğukkanlılık

"Onun her hissinde itidal vardı."-A.Ş.Hisar

3 Ağustos 2017 Perşembe

Yerküre Sahne-11 / Who am I


2004 tarihli, Alman yapımı  “Who am I”; küçük bir hacker grubunun yükselişini ve bu yükselişin bir neticesi olarak internet dünyasının karanlık taraflarıyla tanışmalarını konu ediniyor. Bilişim korsanlığı, dark net, deep web gibi kavramları merkezine alarak sanal dünyanın da gettoları ve o gettoların sakinleri olduğu çarpıcı bir şekilde izleyiciye sunuluyor.

Geleneksel suç ve suçlu profilinden çok farklı olan siber suçlar ve siber suçluların özellikleri, kimlikleri, ilişkileri, sınırları ve sınır tanımazlıkları çok teknik detaya girilmeyerek, sıkmadan aktarılıyor. Ayrıca sihir ve hack olguları imgeleştirilerek, insanların inanmak istediklerine kolay bir şekilde inandırılabildiği gözler önüne seriliyor.

İçinde Hollywood esintileri barındırsa ve akışında bir takım boşluklar göze çarpsa da kurgusu gayet başarılı olan filmde izleyici plot twistlerle birkaç kez manipüle ediliyor ve dumura uğruyor. “Who am I”, bu tür filmlerin efsaneleşen örneklerine benzerlik gösterse de birçok kez ters köşe yapması onu diğerlerinden ayırıyor. 

Sırf siber alemin yer altı dünyasında bir tren metaforuyla simüle edildiği sahneleri görmek için bile izlenebilecek olan ve ilk dakikalarından itibaren yakaladığı yüksek temposuyla seyirciyi içine hapseden filme puanım ise 7,5.

Birkaç replik:

“İnsanlar doğuştan iyiye inanmaya yatkındırlar ve kavgadan kaçınırlar.”

“Bu gençler Windows gibidir, açılana kadar biraz bekletirler.”

“Yalnızca yeterince küstah olmalısın, sonra dünya, ayaklarının önünde bekleyecek.”

“Bazen biri için kafamızda kurduğumuz resme o kadar sıkı tutunuyoruz ki arkasındaki gerçek kişiyi görmeyi unutuyoruz.”

“Hayat sana limon verirse tuz ve tekila isteyeceksin”

“Umut hayat pınarının üzerindeki bir gökkuşağıdır.”

“Ama her zaman birinin sana yardım elini uzatmasını beklersen o zaman ilerleyemezsin. Çoğu kişi çizdikleri sınıra kadar ilerler.”

“Hack yapmak sihre benzer. İkisinin de amacı karşısındaki kişiyi kandırmaktır.”

“Birincisi: Hiç bir sistem güvenli değildir.
  İkincisi: İmkansızı hedefle.
  Ve üçüncüsü: Yaptıklarını sanal dünyayla sınırlama.”

1 Ağustos 2017 Salı

Afili Sözlük-23


Babayani: Özentisiz, gösterişsiz

"Ben bir yandan meslek icabı, bir yandan da herkesçe sevilip sayılan babayani bir adam olarak öteden beri kadın erkek farkı gözetmem."-R.N.Güntekin