Mel Gibson’ın
yönetmenliğini yaptığı Hacksaw Ridge (Hacksaw Tepesi); 2. Dünya Savaşında ABD
ordusuna gönüllü olarak katılan ve Japonlara karşı devam eden savaş süresince
öldürmeyi değil yaşatmayı gaye edinen bir vicdani retçinin hikayesini konu
ediniyor.
Vicdani retçiler
bilindiği gibi din, ahlak temelli çeşitli sebeplerle savaşmayı, ordularına
hizmet etmeyi, askerlik yapmayı reddeden insanlardır. Filmde savaşa katılmayı,
üniforma giymeyi, ülkesine hizmet etmeyi isteyen ancak sadece eline silah
almayı reddeden, yani savaşa değil öldürmeye karşı olan bir insan
anlatılıyor.
Şayet daha
filmin başında gerçek bir hikayenin anlatıldığı söylenmiş olmasa, bu şekilde
bir vicdani retçilik tasarlayarak senaryolaştırmanın çok zorlama olduğunu söylerdim. Ancak her zaman harika bir şekilde
yaptığı gibi tarihin tozlu sayfalarında
kalan ilgi çekici hikayeleri, inanılmaz insanları bulup kaliteli bir yapımda
işleyerek seyirciyle buluşturan Hollywood, bu enteresan hikayeyi de filmleştirmiş. Bu tarzı ile Amerikan Sineması hem vatandaşlarına ve dünyaya kendilerini,
insanlarını tanıtmış ve hatırlatmış oluyorlar hem de zaten gerçek bir hikaye
anlatarak bir film için en gerekli şeylerden biri olan ‘gerçekçi bir hikaye
yazmak’ sorunsalını alt ediyorlar.
Hacksaw
Ridge’de anlatılan Desmond Doss da hakikaten tanınması, hikayesi bilinmesi gereken bir adam. Sıhhiyeci olarak görev yaptığı savaş esnasında eline silah
almadan 73 insanın hayatını kurtaran ve yaptıkları sebebiyle ABD tarafından
şeref madalyası ile ödüllendirilen ilk vicdani retçi olarak tarihe geçen bu Amerikalıyı film sonunda yer alan gerçek görüntüleriyle de daha yakından tanımış
oluyorsunuz.
Konunun cazibesi,
filmin sonundaki gerçek görüntülerin yanı sıra filmi güzel kılan bir diğer
husus da yapımın sinemagrofisi. Çok fazla savaş filmi izlemiş değilimdir ama Hacksaw Ridge’deki savaş sahnelerinin bu zamana kadar çekilenlerin en
iyilerinden olduğunu söylemek isterim.
Travmatik
çocukluk sahneleri, ABD propagandası gibi Hollywood klişeleri ile göze çarpan
birkaç mantık hatasının bulunması ise filmin puanını düşüren yanları.
Filmde doğrudan
göze çarpan olgulardan biri de teolojik figürlerin bolca kullanılması. Bu durum da
kimileri tarafından rahatsız edici ve klişe bulunacaktır. Ancak ben dini olgularla mesaj verilmesinin, kutsal kitaplardan
alıntılar yapılmasının rahatsız edici olduğunu düşünmüyor, bilakis, doğru
buluyor ve diğer dinlerin, disiplinlerin mesajlarının ve öğretilerinin de
edebiyat, sinema ve diğer sanat dalları ile insanlara ulaştırılması için fırsatlar yaratılması gerektiğine inanıyorum.
Nihayetinde,
sanatın ve sanat eserinin en önemli neticelerinden biri; birbirini hiç
tanımayan, kültürlerini, ahlaklarını, değerlerini, inançlarını bilmeyen ve
belki de hiçbir zaman doğrudan karşılaşma imkanı olmayacak insanların
birbirleriyle buluşmasını, tanışmasını sağlamasıdır. Öyle zannederim ki sanat, topluma ve bireye sağladığı bütün faydalar bir tarafa, sadece bu yönüyle dahi kutsaldır.
Filmde geçen ve çok beğendiğim bir repliği de not etmek isterim: "Barış zamanı evlatlar babalarını toprağa verir, savaşta
ise babalar oğullarını."
Ve son olarak
sıkılmadan kendini izletse ve başarılı bir yapım olsa da; -bugün itibariyle- 8.2
IMDB puanının birazcık abartı olduğunu düşünüyor ve Hacksaw Ridge’e 7.5 puan
veriyorum.