Tarihi,
felsefi ve fantastik roman Puslu Kıtalar Atlası’nın bu veciz, ilk cümlesini okuduğunuz
an ile masalsı bir dünyanın kapısından girip üzerinize kapıların sürgülenmesi aynı
zamana tekabül ediyor.
İhsan Oktay
Anar’ın 1995’te yayımladığı bu masalsı romanı eşsiz kılan olgu hiç şüphesiz
kurgusu. Puslu Kıtalar Atlası, kurgulanış tarzı ile gerek Türk Edebiyatında gerek Dünya Edebiyatında çok önemli bir yere sahip. Hikayeyi oluşturan her bir karakterin
kendi küçük hikayesinin bulunması, bu küçük hikayelerin her birinin bir edebiyat
harikası olmasının neticesi olarak nev-i şahsına münhasır pek çok etkileyici ve
unutulmaz kahramanın var edilmesi, birbirleriyle doğrudan bağı bulunmayan bu kahramanların
yolları kesiştirilerek küçük hikayeler arasında illiyet bağı kurulması ve nihayetinde romanın ortaya çıkarılması eseri farklı, yeni, orijinal ve ölümsüz kılıyor.
Bu harikulade
yapıtın dili de benzersizliğini bağırıyor. Eski kelimelere çok hakim
olmayanların dahi yer yer sözlükten yararlanarak kolayca iç aleminde derinleştirebileceği
romanın kendisine hayran eden dili ve üslubu, kitabı ana
dilinden okuyor olmanın bizler için ne büyük bir şans olduğunu ortaya koyuyor.
Ayrıca bir
tarih ve dönem kitabı olan eser, Osmanlının pek bilinmeyen taraflarını,
yaşamlarını, insanlarını derin dehlizlerden çıkarıp okuyucuya sunuyor. Bunu
yaparken de bir görsel sanat eserini seyrediyor hissi veren tasvirleriyle okuyucuyu
İstanbul sokaklarında gezdiriyor.
Bununla
beraber, büyülü gerçekçiliği, düş ve gerçek kavramlarını imgeleştirmesi ve
nihayetinde romanın özü mahiyetindeki mesajı ile hem fantastik hem felsefi bir
başyapıt olmayı başarıyor.
Ezcümle;
kurgusu ile salt edebiyat okumayı sevenleri büyüleyen, üç yüzyıl önceki
Osmanlıya ve tebaasına ilişkin detayları ile tarih okumayı sevenleri kendine
hayran bırakan, okuyucuya düşünmeyi zorunlu kılan konusu ve mesajı ile felsefi,
düşünsel eserler okumayı sevenleri cezbeden Puslu Kıtalar Atlası’na puanım: 8.5
Alıntılar:
“Ah minel aşk
ve minel garaib. ( Aşktan ve Gariplikten)”
“Ey kör! Aç
gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf
Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri,
kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret.”
“Onun
dünyasına aşina olmayanlar, rüya göremediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun
aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirdi?”
“Bilmek ve
şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’nun
eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.”
“Git ve benim
göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve
hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onunu
binbir halinden korkma.”
“Muhtemel en
kötü durum ne ise hakikat de odur.”
“Yaşanılanlar,
görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için
büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi
olmaktı.”
“-Güçlü
olmayı neden bu kadar çok istiyorsun?
+Elbette
herkes gibi, varlığımı sürdürmek için.”
“Ateş
dediğimiz güç nasıl ki odunla beslenirse akıl da bilgiyle beslenir.”
“Düşündüğüm
için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden
ibaretsiniz.”
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey
öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını
kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli
dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu
ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir
alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin
vermiyorlardı.”
“Her insan şu
ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı.”
“Buna göre
ölüler nasıl ki ışığı görmezlerse, yaşayanlar da karanlığı ölüler kadar iyi
göremezlerdi. Ne var ki uyku, ölümün kardeşi olduğu için, uyuyan birisi
karanlığı, söz gelimi gözlerini kapatmakla yetinen birinden daha mükemmel
görebilirdi.”
“Seni öpmeyi
çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok
yakın, hem de çok uzağım.”
“Gerçek olan
biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”