13 Ağustos 2017 Pazar

İyi Kitaplar İyi Ki Varlar-7 / Puslu Kıtalar Atlası


“Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki, kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.”

Tarihi, felsefi ve fantastik roman Puslu Kıtalar Atlası’nın bu veciz, ilk cümlesini okuduğunuz an ile masalsı bir dünyanın kapısından girip üzerinize kapıların sürgülenmesi aynı zamana tekabül ediyor.

İhsan Oktay Anar’ın 1995’te yayımladığı bu masalsı romanı eşsiz kılan olgu hiç şüphesiz kurgusu. Puslu Kıtalar Atlası, kurgulanış tarzı ile gerek Türk Edebiyatında gerek Dünya Edebiyatında çok önemli bir yere sahip. Hikayeyi oluşturan her bir karakterin kendi küçük hikayesinin bulunması, bu küçük hikayelerin her birinin bir edebiyat harikası olmasının neticesi olarak nev-i şahsına münhasır pek çok etkileyici ve unutulmaz kahramanın var edilmesi, birbirleriyle doğrudan bağı bulunmayan bu kahramanların yolları kesiştirilerek küçük hikayeler arasında illiyet bağı kurulması ve nihayetinde romanın ortaya çıkarılması eseri farklı, yeni, orijinal ve ölümsüz kılıyor.

Bu harikulade yapıtın dili de benzersizliğini bağırıyor. Eski kelimelere çok hakim olmayanların dahi yer yer sözlükten yararlanarak kolayca iç aleminde derinleştirebileceği romanın kendisine hayran eden dili ve üslubu, kitabı ana dilinden okuyor olmanın bizler için ne büyük bir şans olduğunu ortaya koyuyor. 

Ayrıca bir tarih ve dönem kitabı olan eser, Osmanlının pek bilinmeyen taraflarını, yaşamlarını, insanlarını derin dehlizlerden çıkarıp okuyucuya sunuyor. Bunu yaparken de bir görsel sanat eserini seyrediyor hissi veren tasvirleriyle okuyucuyu İstanbul sokaklarında gezdiriyor.

Bununla beraber, büyülü gerçekçiliği, düş ve gerçek kavramlarını imgeleştirmesi ve nihayetinde romanın özü mahiyetindeki mesajı ile hem fantastik hem felsefi bir başyapıt olmayı başarıyor.

Ezcümle; kurgusu ile salt edebiyat okumayı sevenleri büyüleyen, üç yüzyıl önceki Osmanlıya ve tebaasına ilişkin detayları ile tarih okumayı sevenleri kendine hayran bırakan, okuyucuya düşünmeyi zorunlu kılan konusu ve mesajı ile felsefi, düşünsel eserler okumayı sevenleri cezbeden Puslu Kıtalar Atlası’na puanım: 8.5

Alıntılar:

“Ah minel aşk ve minel garaib. ( Aşktan ve Gariplikten)”

“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret.”

“Onun dünyasına aşina olmayanlar, rüya göremediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirdi?”

“Bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.”

“Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onunu binbir halinden korkma.”

“Muhtemel en kötü durum ne ise hakikat de odur.”

“Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.”

“-Güçlü olmayı neden bu kadar çok istiyorsun?
+Elbette herkes gibi, varlığımı sürdürmek için.”

“Ateş dediğimiz güç nasıl ki odunla beslenirse akıl da bilgiyle beslenir.”

“Düşündüğüm için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden ibaretsiniz.”

 “Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.”

“Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı.”

“Buna göre ölüler nasıl ki ışığı görmezlerse, yaşayanlar da karanlığı ölüler kadar iyi göremezlerdi. Ne var ki uyku, ölümün kardeşi olduğu için, uyuyan birisi karanlığı, söz gelimi gözlerini kapatmakla yetinen birinden daha mükemmel görebilirdi.”

“Seni öpmeyi çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok yakın, hem de çok uzağım.”

“Gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”