2002-2008 yılları arasında HBO kanalında yayınlanan The Wire, Birleşik Devletlerin Maryland Eyaleti Baltimore Şehrindeki bir uyuşturucu çetesi ile polis arasındaki kovalamacayı konu ediniyor.
Oyuncu
kadrosunda Dominic West, Idris Elba, Wendell Pierce, Michael K. Williams, Lance
Reddick gibi isimlerin yer aldığı 60 bölümlük dizide oyuncular ve ana tema değişmese
de hikaye; her sezon emniyet, yargı, siyaset, eğitim, basın, sendika camiası
gibi farklı toplumsal alanları merkezine alarak ilerliyor.
Diğer bütün detaylarında olduğu gibi konusu ve olay örgüsündeki gerçekçilik ile televizyon tarihinin en kaliteli yapımlarından biri -kimi otoritelere göre en iyisi- olan The Wire çıtayı başka hiçbir yapım tarafından ulaşılamamış bir seviyeye yükseltiyor. Olağanüstü, tesadüfi, zorlama, tek bir sahnenin dahi bulunmadığı dizideki bu inanılmaz gerçekçilik uzun yıllar Baltimore Sun gazetesinde polis muhabiri olarak çalışan David Simon’ın dizinin yapımcılığını ve senaristliğini üstlenmesinden kaynaklanıyor.
Gazetecilik
tecrübesine Baltimore gözlemlerini ekleyen Simon sanki bir diziyi değil de belgeseli seyirciyle buluşturuyor. Dolayısı ile bu sosyolojik misyonu ile The
Wire’ın suçla mücadele, bürokrasiyi tanıma ve anlama, yargının üstünlüğü ve
hukuku dolaşanlar hakkında fikir edinme gibi konular ve suçun tam anlamıyla önlenememesi,
herkesin yararına gözüken faaliyetlerin sürekli engellerle karşılaşması gibi pek
çok sorun hakkında ilgilisine ders diye izletilebileceği gönül rahatlığıyla söylenebilir.
Ayrıca
Maryland/Baltimore özelinde ABD yönetim yapısı, hukuku, eğimi, medyası,
siyaseti üzerinden Amerikan Rüyasına sert bir sistem eleştirisi yapılıyor. Bu
eleştiriyi yaparken diğer herkes kadar politikacılara da dokundurmasına rağmen dizinin en büyük
hayranlarından birinin iki dönem ABD Başkanlığı yapan Barack Obama olması dizinin gerçekçiliğini ve tutarlılığını anlamak adına büyük anlam ifade ediyor.
Aslında
dizide ele alınan meselenin sadece ABD’nin bir şehri ya da ABD’den ibaret
olduğunu söylemek de yanlış olacaktır. Dizi işlediği evrensel konularla bir toplum olarak
insanlığa ayna tutuyor. Hem varoşların, gettoların, suçun olduğu tüm sokaklar
ve ince hesapların yapıldığı tüm düzenleri anlatıyor hem de insanların nasıl
manipüle edildiğini, o hep gözden kaçan büyük resmin nasıl oluştuğunu,
madalyonun öteki yüzünde neler olduğunu görmenizi sağlıyor.
Konunun
kaya gibi sağlamlığının yanı sıra gerçekçilik, doğallık ve samimiyet dizinin her
detayında göze çarpıyor. Örneğin günlük hayatta olmayan sesler diziye mümkün
olduğunca hiç dahil edilmemeye çalışılıyor ve korna sesi, siren sesi, gece
kulübünde çalan müzik, sokaktaki konuşmalar gibi doğal seslerin dışında hemen
hemen hiçbir müzik ve ses kullanılmıyor.
Bununla
beraber kadrosunda yıldız olarak nitelendirilecek hiçbir oyuncu olmasa da oyunculukta zirveye ulaşılıyor. Kalabalık sayılacak kadrosundaki her bir aktör ve aktris
işini harika yapıyor. Başrol oyuncusunun olmadığı dizide herkes rollerini değil de gerçekten kendi
mesleklerini icra edercesine, oyuncu olduklarına inanmak istemeyeceğiniz kadar
iyi bir iş çıkarıyor. Örneğin onlarca sahnede çocuk oyuncular yer alıyor ama
hiçbirinin oyunculuğu sırıtmıyor, hiç biri size yapmacık gelmiyor. Oyunculuklardaki bu gerçekçiliği
bir yerden sonra sadece takdir etmiyor yakalanan bu eşiğe hayret ediyorsunuz.
Ancak oyunculardan bir kısmının gerçekten uyuşturucu kullananlar, suç işleyenler, sokak geçmişi
olanlardan oluştuğunu öğrendiğinizde bu samimiyeti biraz
anlamlandırabiliyorsunuz.
Başarılı
olay örgüsü ve oyunculuklarla doğru orantılı olarak karakter gelişimi de çok
başarılı şekilde ele alınıyor. İlk sezondan son sezona kadar gözlemlediğiniz karakterin acılarını, problemlerini tıpkı bir arkadaşınızı anlar gibi
anlıyor neşesine, hayallerine ortak oluyorsunuz. Ayrıca birden fazla sivrilen karakter var ve hiç biri mükemmel değil. Ön plandaki karakter mükemmel işer yapıp seyirciyi hayran bırakıp sonra hiç beklenmedik hatalar yapabiliyor. Yani dizide tıpkı gerçek hayattaki gibi iyilerin mutlak iyi, kötülerin mutlak kötü olmadığı bir dünya inşa ediliyor.
Ve
nihai olarak çok başarılı ilerleyen dizi finaliyle de sizi hayal kırıklığına
uğratmıyor bilakis satır aralarında gizli mesajını tabiri caizse sesli
bir şekilde haykırarak izleyiciye veda ediyor. Ki zaten The Wire’ı en önemli kılan
unsurlardan biri de anlatım tekniği, senaryosu, çekimleri ve oyunculuklar gibi teknik başarılarının yanı sıra etkili ve çarpıcı bir önermesinin olması. Dolayısı ile dizi bittiğinde sadece sinemacılık ya
da televizyonculuk anlamında çok başarılı bir eser seyretmiş olmuyor belki
hayatınızı etkileyebilecek bir ders, ufuk, vizyon ve bakış açısı kazanıyorsunuz.
Son
olarak bana hakkında bu kadar kelam ettiren The Wire’a 9.1 puan veriyor ve bu efsane
diziyi efsaneleştiren bir diğer öge olan derin ve unutulmaz repliklerini not
ediyorum.
“Dünyada
bedavadan daha pahalı bir şey yoktur.”
“Hayat
nedir bilir misin? Hayat, hiçbir zaman gelmeyecek anları beklediğin şeydir.”
“Bırak
gerçek seni özgür kılsın.”
“Paranın
sahibi olmaz, sadece harcayanı olur.”
“Akıllı
bir adam suyu geçmeyi öğrenene kadar köprüleri yıkmaz.”
“Yalan
büyüdükçe, inananı daha çok olur.”
“-Uyuşturucu
savaşında ayrı ayrı vahşet vakalarıyla uğraşıyoruz.
+Kızım
buna savaş diyemezsin.
-Nedenmiş?
+Savaşların
sonu olur.”
“-Eğer
oynamazsan kaybetmezsin.
+Ben
hep oynamazsan kazanamazsın diye duymuştum.
-Bu
hileli bir oyun. Eğer oynamazsan kaybetmezsin.”
“Bu
adaletle ilgili değil, parayla ilgili.”
“Bu
şehirde seçim kampanyası posterleri ile suçlu fotoğrafları arasında ince bir
çizgi var.”
“Uyuşturucu
kovalarsan uyuşturucu yakalarsın. Ama parayı kovalarsan işin ucunun nereye
gideceğini bilemezsin.”
“Bu
doğanın gücü. Her kim olursan ol rüzgarlı bir günde yapraklar uçuşur.”
“Bütün gününü yavru köpeklerle yuvarlanarak
geçirirsen gece olduğunda kurtlarla nasıl dans edersin?”
“-Kim
kazanıyor?
+Kimse
kazanmaz. Sadece bir taraf yavaşça kaybeder.”
“Temiz
bir masa hasta bir ruhun işaretidir.”
“-Eğilmeyen dal kırılır.
+Çok
fazla eğiliyorsan zaten kırılmışsın demektir.”
“Beni
bu iş için doğru kişi yapan şeyler belki de beni diğer her şey için kötü yapan
şeylerdir.”
“-Şu
çocuk hakkında ne düşünüyorsun?
+Oldukça
zayıf.
-Hayır,
zayıf değil. Bu, onun başlangıç noktası.”
“-Ahlak
nedir bilmezsin, değil mi? Şiddet ve uyuşturucu ticaretinin kötülüğüyle
besleniyorsun. Şehrimizin kanını emenlerden çalıyorsun. Bu kenelerden
besleniyorsun.
+Tıpkı
senin gibi.
-Anlamadım?
+Bende
silah var, sende evrak çantası. Bunların hepsi aynı oyunun bir parçası değil
mi?”
“-Oyun
değişti.
+Oyun
aynı. Sadece daha şiddetli oldu.”